CEMŞÎD (Firdevsî’nin Anlatımlarıyla)

Cemşîd… İran-Hint coğrafyasına ait antik Aryan mitolojisindeki en büyük hükümdarlardan, efsanevi Pişdâdî Hanedanının dördüncü Padişahı…

Çeşitli kaynaklarda yüzyıllarca yaşayıp hüküm sürdüğü söylenir. Ona türlü özellikler ve keşifler atfedilir. Şarabın mucidi olarak anılması da bunlardan biridir.

Firdevsî, antik İran tarihini ve efsanelerini anlattığı, onuncu yüzyıl sonlarında kaleme alınmış Şahnamede** Cemşîd ile ilgili şunları söyler:

“Saltanatı yedi yüz yıldı… Tehmûrs’un çok değerli oğlu Cemşîd, yüreği babasının öğütleriyle dolu olarak tahta çıktı. Dünya baştan başa onun hükmüne girdi. Herkes onun adaleti sayesinde rahata kavuştu. Devler, periler ve kuşlar buyruğuna girdi.

“Kötülere kötülükten el çektireceğim, insanların ruhlarını temizleyeceğim ve onları nurlandıracağım” dedi. Evvela savaş aletleri yapmaya girişti. Demiri işlenmesi kolay bir hale getirdi. Ondan tulga, zırh ve zırhlı gömlek yaptı.

İlk elli yıl çok zahmet çekti, ama bu sayede hazinelerini doldurdu. Diğer elli yıl da savaş zamanı giyilecek elbiseler yapma fikrine düştü. Keten, ibrişim ve kıldan kıymetli kumaşlar yaptı. İnsanlara ip eğirip bükmeyi ve kumaşın nasıl dokunacağını öğretti.

Bir iş bitince hemen bir diğerine başlayarak herkesi hoşnut eder, bundan kendisi de memnun olurdu. Her zanaat için bir kurum açtı, bunun için de elli yıl harcadı.

Halkın içindeki Kâtuziyân denilen ve zamanlarını tapınmakla geçiren topluluğu diğerlerinden ayırdı, onları dağlık yerlere yerleştirdi. Ta ki Tanrı’nın parlak katında durabilsinler diye.

Bir topluluk daha ayırarak onlara Nisâriyân adını verdi. Nerede askerin ve memleketin yüzünü ağartan aslan gibi savaş eri varsa, bu topluluğa kattı. Padişahlık tahtı onlar sayesinde ayakta durur.

Üçüncü topluluğa Nesûdiyân adı verildi. Toprakta çalışanlar, ekenler, biçenler ve yiyecek için kimseye minnet etmeyenler onlardır. Yeryüzü onların sayesinde mamurdur.

Dördüncü topluluğa da Enhûlhûşî dediler. Bunlar kendi ellerinin emeğiyle yaşarlar, hep zanaatlarıyla uğraşırlardı. Ruhları daima düşünceliydi.

Cemşîd bu işler için de elli yıl harcadı. Kendisi rahatlık içinde yaşadığı gibi, herkese de bağışlar yaptı…

Sonra devlere, suyla toprağı karıştırıp harç yapmalarını buyurdu. Devler taş ve harçla duvar ördükten sonra, sağlam hamamlar, yüksek köşkler ve saraylar yaptılar.

Bir vakit de sert taştan mücevherler çıkarmaya çalıştı. Bu sayede eline yakut, kehribar, gümüş ve altın gibi mücevherler geçti.

İnsanların arzuladıkları güzel kokuları buldu. Hekimliği, her dertlinin dermanını, sağlığın ve hastalığın sebeplerini keşfetti. Dünya onun kadar keşfe meraklı bir padişah daha tanımamıştır.

Sonra, gemiyle memleket memleket gezdi. Bu elli yılı da böylece bitti ve aklının kavrayamadığı hiçbir şey kalmadı.

Her şeyin yoluna girdiği bir vakitte, saltanatın büyüklüğüne uygun bir taht yaptırdı ve onu pek çok mücevherle süsledi. O tahtın üzerinde parlak bir güneş gibi otururdu. Herkes tahtının etrafında toplandı. Cemşîd’in üzerine mücevherler saçtılar ve bugüne Nevruz adını verdiler. İleri gelenler bugünü neşeyle kutlamak için şarap ve çalgı getirttiler. İşte Nevruz denilen bu mesut gün, o zamandan, o padişahtan yadigâr kalmıştır.

Böylece üç yüz yıl geçti. İnsanlar ölüm yüzü görmediler. Ne kötülük gördüler ne de zahmet çektiler…

KAYNAKLAR

* Fotoğraf: https://en.wikipedia.org/wiki/Jamshid#/media/File:Jamshid_(The_Shahnama_of_Shah_Tahmasp).png

** Firdevsî, Şahname, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul 2013, 68-72